BEN ZÜBEYDE YÜSRA YALÇINKAYA...
Bundan yaklaşık 3 yıl önce aylardan Mayıs, yıllardan 2005 midir nedir takvimlerin 11 yazdığı bir Çarşamba günü saatler 15:00'i gösterdiği bir demde "ınga ınga"çığlıkları arasında dünyaya gözlerimi açmışım.

Tabi ben, can havliyle "ınga" çığlıklarıyla yeri göğü inletirken, başta anne ve babam olma şerefine benim doğmamla eren bahtiyarlar olmak üzere, amcalar, dayılar, teyzeler, halalar, anneanneler, babaanneler, dedeler
bütün akrabayu taallukât, eş-dost, yoldaş, sırdaş, bil-cümle mü'min ve mü'minat sevinmektelermiş benim doğmama...
Nerden bilirdim bu kadar sevildiğimi, bu kadar sevenim olduğunu...
Hasılı zor açılan gözlerimi açmışım, dünya denen hiç daha önce görmediğim, tanımadığım bir diyarı gurbete...
Allah'tan olacak, burada anne ve baba denen asilzadeler sahip çıkmışlar bana, nerden onların oluyorsam, bizim bu bebek diye..

Tabi bana soran kim, annen kim olsun, baban kim olsun diye... Önceden tezgahlar hazırlanmış, herkes rollerini öğrenmiş, filmi tamamlayan figüran olarak benim doğmam beklenmekteymiş...En sonunda biz de doğunca, feryat ve çığlıklar arasında, sahne tamamlanmış... Onlar memnun ama ben de onlar kadar memnunum bu durumdan... Hizmetçi gibi her istediğimi yaptırıyorum onlara... Gecenin bir yarısında, uykunun en tatlı yerinde kim kalkar da bana su getirir mesela... Ya da o saatte kimden yiyecek “mamma” isterim ben...
Biliyorum, lafı fazla uzattım ama, zamanı olmayan zaten okumasın bunları, gitsin geniş bir zamanında rahat rahat ve anlaya anlaya okusun. Öyle saatlerce emek harcıyoruz bunları hazırlamak için... Öyle üstünkörü, göz ucuyla bakı lacaksa ne diye uğraşalım, öyle dimi...
Hasılı, 11 Mayıs'ta gözlerimi dünyaya açmışım, 11 Mayıs dikkatinizi çekerim, özellikle bana amca, dayı, teyze gibi birtakım sıfatlarla yakınlığı bulunan zevatların dikkatini özemle,hassasiyetle, hususiyetle, rica benim klasıma ters, bizatihi emri vâkiyle çekerim .
Doğduğumda pek sevimli olduğum söylenir, öyle olacağını da tahmin ediyorum zaten… Yoksa benim cadılara taş çıkartan cınga rcılardan olmadığımı beni tanıyan herkes bilirJ. Daha doğumumun üzerinden 1-2 ay geçmişken teyzemle şakalaşacağım derken, yanlışlıkla gözlüğünü kırmışım, yada benim bi suçum günahım olmadığı halde o zamanlarda henüz avukatım olmadığı için, nasıl olsa kendini savunamaz düşüncesiyle suçu üzerime yıkıvermişler. Zaten aslında burada suçlu kesinlikle ben değilim. Çünkü teyzemin gözlüğü hiç sağlam değilmiş, küçük bir test yaptım ve gözlüğün sağlam olmadığını gösterdim herkese… Bilmiyorum dedeme kaç kuruşa mal oldu bu deneyim ama sonuçta ben iddiamı ispatladum. Yani onlarda öyle çürük-çarık, kalitesiz, dayanıksız gözlük mözlükleri almasınlar ki, biz de kırmayalım, dimi yani…
İlk 6 ay baya çektirdim sevgili anne ve babama… Gecelerini uykusuz, gündüzlerini kaygısız geçirtmedim. Yani bu cümlede bir anlam kargaşası var gibi geldi bana ama, kafiye bozulmasın diye cümleyi aklıma geldiği gibi yazıyorum, benim gibi 3 yaşındaki körpeden bu kadar hata, suça mesnet sayılmasa gerektir ki, zaten kurduğum cümleden, anlatmak istediğim gaye ve maksadı herkesin anlamış ve manzara yı çakmış olacağı düşüncesi, bende kuvvetle itibar görmektedir.
İla nihaye, vakanın devamında, şu hususu mühimmeleri zikretmek isterim ki, 6. ayın sonunda artık çektirdiğim eziyet ve sıkıntıların kafi geleceği düşüncesi ağırlık kazandığından, zat-ı ebeveynlerimin beni tamamen bir cadı olarak görmelerine mani olmak ve çektirdiğim onca sıkıntıyı unutturmak adına yapmadığım şaklabanlık ve de usta komedyenlere bile taş çıkartırcasına komikliklerle dolu günlerim başladı. Tabi yaptığım her komedi, bana artı puan kazandırdığı gibi, sanki benim yüzümden onca sıkıntıyı çeken kendileri değilmiş gibi her yaptığım harekete başta anne-babam olmak üzere bütün akraba, eş-dost, yoldaş, sırdaş, yandaşlar acayip kahkahalarla gülüyor, kendilerini alamayıp, yerlere yatıyorlardı.… Tabi onlar böyle gülerken ben, onlara aldıracağım yiyecek,giyecek, oyuncak vesairenin hesabını yapıyordum. Böyle ısıta ısıta aldırdığım zaman kimseye dokunmuyordu ve de almamazlık gibi bir teşebüse cüret edemiyorlardı.Burada bu taktiği tüm taydaşlarıma da önemle ve hassasiyetle tavsiye ederim.
Bilgisayarla çok haşırt, neşirtimdir!...
Bilgisayarla tanışmam çok küçük yaşlara rastlar. İlk tanıştığım günlerde, işlevini tam anlayamamış olsam gerek, bozma, kırma gibi gayet masumane niyetlerle yaklaşıyordum bu acayip nesneye. Özellikle tuş takımları çok hoşuma gittiğinden, tuşları elime alıp oynamak istiyordum ama, epeyce sağlam yapmışlar tuşları… Sadece bir tanesini koparabildim yerinden ama keşke koparmasaydım. Binler pişman eylediler beni, o tuşu kopardığıma… Kızmalar, azarlamalar, az kaldı daha o yaşta “dayak” denilen mükafata layık görülecektim ancak kılpayı kurtardım.
Sonraki günlerden birinde benim beşiğe koymuşlar bilgisayarı, hem de sehpanın üzerinde… Hiç durur muyum, hemen indirdim bilgisayarı beşikten aşağı, benim beşiğime çıkmanın cezasını fena ödettim ona, beşikle duvar arasına sıkıştırıp, bi güzel piresledim sevgili dizüstü bilgisayarımızı… Tabi bunu yaptığıma da biraz pişman olacak gibi oldum ama, usta hamlelerde bu hengameyi de savuşturmasını becerdim. Sevgili bilgisayarın kapağı falan biraz çizildi ama fazla da bişey olmadı, sağlam yapmışlar valla…
Merdivenden Yuvarlanarak İnme Rekoru Kırdım!...
Birgün babamla beraber evden çıkıyoruz. O zamanlar oturduğumuz evin merdiveni de bi ustalık harikasıydı, merdiven değilde düz duvardı sanki ama neyse… Babam önce benim ayakkabımı giydirdi, ardından kendi ayakkabısının bağcıklarını bağlamaya başladı. Tabi ben boş duran bi insan olmadığım için hemen bu kısa aralığı fırsat bilip, merdivenlere doğru yürüdüm, babamın dur-mur ihtarlarına aldırmadan merdivenden aşağı adımımı attım. Daha birinci adım mı, yoksa ikinci adım mı bilmem, boşta kalan ayağımla dengemi kaybetmem bir oldu ve müthiş bir akrobasik hareket yaptım. Düz duvardan farksız merdivenden şöyle bi güzel yuvarlanarak aşağı indim. Tabi babam benim akrobasik hareket peşinde olduğumdan habersiz, vakayı görünce bastı çığlığı… Hayret ki, babamın çığlığını da kimse duymadı… Hemen beni kaldırdığıyla eve çıkardı, başımı, elimi, ayaklarımı kontrole başladı, tabi biz usta akrobasiciyizd ir, öyle bi hareketten sakatlanacaksak, namımız nice olur!... Lakin bunu gel de bizim babaya anlat! Tutturdu ille de hastaneye gidelim, bi doktora gösterelim, falan filan…
Neyse gittik doktora, ve de hiç bişeyimin olmadığını doktor bey sayesinde ispat etmiş oldum.
|